Ateşin Dolunayı

Dolunayın kıyısında geçirdiğim bir gece oldu. Her şey buram buram öfke hissettiğim bir an bahçeye bakan perdeyi aralamamla başladı. Karşımda iki minarenin arasından yükselen sapsarı bir dolunay vardı. Sisli bir auranın içinde yükseliyordu. O an öfkemin kaynağını görmüş gibi donakaldım. Günlerdir etkisini duyduğum bir şeyi nasıl da kolayca gözden kaçırmıştım. Ay  büyüdü, turuncu bir kıvılcımın içinde göğe doğru yürüdü. Karanlığın içinde öylece oturup izlemeye başladım. Ateş enerjisi hepimize seçim yaptırmak için geliyor. Bir savaş başlatacağı kesin ama savaşın türünü ve yönelimini bize bırakıyor. Hissettim.

“Ateş bir kıvılcımdır önce… Her şeyin başlatıcısıdır. Başlasın o halde. Ben bu dolunayla ateşi kendim ve çevrem için duyduğum hisler için yakmak istiyorum. Canımızı sıkan, affedemediğimiz, anlayamadığımız, hazmedemediğimiz, hak etmediğimizi düşündüğümüz şeyler de oluyor elbet ama ben ateşin yaratıcısına güveniyorum. Dolunayın büyüdüğü rotaya, işaretini sunduğu göğe inanıyorum. Bizi koruyacak. Tüm sesler onun sesi, tüm işaret onun izi. Şimdi belki de onun aracılığıyla kendi sesimden sana diyorum ki; yanındayım, her şey yolunu bulacak. Söz.”

Yazdım birine. Yazdım bir yere. Yazdım kendime. Her şey için tek bir anda tek bir şey yazdım ve öfkem dağılmaya başladı. Başımı kaldırdığımda dolunay ilerlemiş, benim bakış açıma göre küçülmüş ve yeniden gümüşi rengine batmıştı. Öfke, o büyük turuncu andı. Bir doğum, bir çatlama hali. Bir tahammülsüzlük. Her dolunayın rotasında eriyen rengi gibi öfkelerimiz de izin verilirse, kendi yaşam halkaları için de dönüşebiliyor. 

Ateşin Dolunayı,

Yoluna ışıkla devam et.

Yolunu yaka yaka 

Gücünü tüte tüte tüket.

Bizi kendimiz için şefkatle savaşacak kadar hür

Bizim sınırlarımıza dahil olmayan her türlü kişi ve durum için savaşmayacak kadar hakim kıl.

Birazcık ütüle hislerimizi…

Buharın sonbahara iyi gelecek.

Kül etmeden anlaşabilecek bir dikkatle

Kışa sağ salim taşı bizi.

Sana güveniyorum.

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer