“Bu Gün Bayram” – Barış Manço

Bayramlarla dolu bir haftadan çıktık. Hepimizin yaralandığı bir kışın sonunda bu bayram eksikliğin sızladığı bir anlama tekabül etti. Bayramın en güzel yanı olan sevdiklerimizle bir arada olma hali çoğumuzun başını göğe çevirdi. Mezarlıklar bayram evi oldu. Topraklar el öptü, bayram hediyeleri çiçekler oldu. Yine, bir şekilde, kavuşuldu; bedenen değil ama ruhen. 

Bayram sabahı neşelenmek için Barış Manço’nun “Bu Gün Bayram” şarkısını açtım. Nakaratını ezbere bildiğim şarkı bilindik ama buruk ezgisiyle başladı. Şarkının ilk sözleri beni dumura uğrattı. Hissettiğim bayramın, daha doğru bir tabirle benim içimde yeşermeye çalışan bayramın en net ifade edilmiş özeti oldu: 

“Sen gittin gideli içimde öyle bir sızı var ki 

Yalnız sen anlarsın

Sen şimdi uzakta 

Cennette meleklerle 

Bizi düşler ağlarsın…”

Şarkının böyle başladığını daha önce fark etmiş miydiniz? 

Ben etmemiştim. Bugüne kadar sadece nakaratın neşesinde eğlenmiştim. Sadece nakaratı ezberimdeydi ve düne kadar sorsanız bayramın neşesini taşıyan tılsımlı bir şarkı derdim. İlk defa bu bayram sabahı büyü bozuldu. Bayramın anlamını yaşatacak sevdiklerimden biri yanımda olmayınca algım değişti. Kelimeler başka şeyler söylemeye başladı. Şarkının sözleri eşini kaybetmiş bir babanın bayram sabahı çocuklarını uyandırmasını ve annelerinin mezarına gidişlerini anlatıyordu. Sanki yabancı dilde okuduğum bir şeyi aniden anlamışım gibi bir his oturdu içime. Kopkoyu ve yabancı.

A closeup shot of a tiny flower growing in fresh green grass with a blurred background

Şarkının ikinci dörtlüğü şöyle devam ediyor.

“Sen yaz geceleri 

Yıldızlar içinde ara sıra bize göz kırparsın

Sen soğuk günlerde 

Kalbimi ısıtan en sıcak anısın…” 

Barış Manço, bayram dediğimiz şeyin içindeki neşe ve acının nasıl da iç içe olduğunu eşsiz bir şekilde anlatıyor. İnsan büyüdükçe mutlaka bayramları eksiliyor. Küçükken tazecik gelen bayram şekeri yaş aldıkça bayatlıyor, içinde zamanın tadını taşıyor. Ve insan yarasıyla bayram kurmayı, acısının içinden çıkıp bayram olmayı öğreniyor. Bir şekilde. Yavaş yavaş. 

Yaptığım minik araştırma Barış Manço’nun 1957 yılının Şeker Bayramı’nda çok sevdiği babaannesi Nimet Hanım’ı kaybettiğini söylüyor. Belki bu şarkının hamurunu bu acı karmıştır, bilinmez. Şarkıdaki bu karışım bana çok şey hatırlattı ve anlattı. 

Şarkıları bile yüreğimizin kabı kadar algılayabildiğimizi…

Algımızın yaralarımız ve acılarımız ölçüsünde yeniden şekillendiğini…

Acı ve tatlının bir denge unsuru olduğunu, hatta ikisinin bir aradalığından neşe doğabildiğini…

Bayramın yanına onlarca eylem gelebileceğini ve belki de bunlardan en anlamlısının birileri ve dünya için “bayram olmak” olduğunu… 

İyi ki dediklerimizin sonsuzluğunu…

Bu da bu bayramın yazısı olsun. Akış pek şekerli olmadı ama Barış Manço’nun bayram şekeri tadındaki ruhuna selam olsun.

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer