Öyle ya da Böyle

Son zamanlarda sık sık “Öyle ya da böyle bebeğini büyüttün valla” cümlesini duyuyordum. “Öyle ya da böyle” kalıbı aklıma takıldı. Sahiden de çok kapsayıcı ve olanı tarif eden, olanaklı bir kalıp öyle ya böyle.

Hepimiz gün içinde istediğimiz ve istemediğimiz bir sürü şey yapıyoruz. Hayal ettiğimiz ya da hiç düşünmediğimiz bir sürü şey yaşıyoruz. Evden dışarı çıkmak istemezken yollara düşüyor, sosyalleşmek isterken eve gitmek zorunda kalabiliyoruz. Yaşam bizi düşündüğünü kanıtlarcasına sürprizler de yapıyor. Fakat bu sürprizlerin de yine kendilerine ait yapım paketleri oluyor. Ve bu paketler bizi fena halde yoruyor. Bir sonraki yazının konusu da bu. 

Her şey öyle ya da böyle gerçekleşiyor.

Zaman öyle ya da böyle geçiyor.

Yaşam öyle ya da böyle bir gün bitecek. 

Öyle ya da böyle bunları bilip istediğimiz gibi bir gerçeklik yaratmak mümkün. 

Hatta tüm mümkünler öyle ya da böyle bir gün gerçekleşecek. Bu açıdan bakıldığında öyle ya da böyle dediğimiz şey hayatın akışını ve zamanın terminolojisini tanımlıyor.

Peki öylesine böylesine kim karar veriyor?

İşte bu kısım soru işaretleri ile dolu. Bizim için çizildiğine inandığımız bir tekamül yolunda, kendi farkındalıklarımızla sapaklar açıyoruz. Yani Tanrı “öyle” diyor biz “bir de böyle olsun” diyoruz. Yaşamın öylelerini böyle yapıp kendi içimizde bir şoför takvimi oluşturuyoruz: Gün içinde ne yapacağıma ben karar veririm ama herhangi bir şeyin ol’ması gerekiyorsa direksiyona yaşam geçer. Yaşam olanı idrak etmek için direksiyonu zihne verir. İşte buradan sonrasını kim bilebilir… Zihin direksiyonu bilince verirse bir iki saat sonra rota yine benim elime geçer. Eğer zihin direksiyonu kaygılara teslim ederse ortada rota falan kalmaz; direksiyonu benim hiç bilmediğim ve tanımadığım hallerim ya da çocukluğum devralır. Günün gidişatına göre gece taksimetresini ya bilinçaltı açar ya da uykusuzluğun taşlı yolları. Öyle ya da böyle her gün biter.

Bu senaryo bugünlerde kafama taktığım ve döngü oluşturan şeylerin bir özeti aslında. Yapılacaklar planlar, bitirilecek dosyalar, aniden çıkıp gelen hastalıklar… Bunların hepsi elbette gelebilir. Ve hepsi öyle ya da böyle geçecek. Fakat bu kapsayıcılığa erişmemizi engelleyen şey nasıl sorusuna takılı kalmak ve kendimizden çok fazla şey bekliyor olmak. Öyle ya da böyle gerçekleşsin ama “bugün” bitsin. 

Öyle ya da böyle yapılsın ama “şu şekilde” yapılsın. 

Öyle ya da böyle kalıbını tahakküm altına almaya çalışıyoruz. Yaşamın akışına eş bir ifadeyi, yani yaşamın akışını tahakküm altına almaya çalışıyoruz. Öyle bir şey mümkün olabilir mi? 

Bir zamanlar bu kalıp meşhur olmuştu ve iletişimimizde şöyle ifadeler doğmuştu: 

Ha öyleli diyorsun yani? 

Böyleli bir gün. 

Bugün bunu hatırladım ve zamanın trend olan iletişim modellerinin aslında yaşamla birebir bağlantılı olduğunu anladım. 

Öyle ya da böyle içinden geçebileceğimiz bu günün direksiyonuna huzurla geçebilmek dileğiyle. Şahane bir gün, şahane bir hafta olsun.

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer