Tanımsız Benlik Merkezinin Mekânla İlişkisi

Geçtiğimiz haftalarda bir vesileyle çalıştığım eski mekânları ziyaret etme fırsatı buldum. Bu cümleyi “eski iş arkadaşlarımla görüştüm” şeklinde de kurabilirdim fakat cümleyi aynen zihnime düştüğü gibi yazdım.

“Mekânları ziyaret etmek…”

Human Design sistemine göre tanımsız benliğe sahip olanlar bu hissi yakından tanır. Benlik merkezi, dokuz merkez içerisinde koşullanması az fakat derinden hissedilen merkezlerden biridir. Hemen deprem yaratmaz fakat hapisten kaçmak isteyen bir mahkûmun kesici bir aletle duvarı ufak ufak kazması gibi uzun zamanlara yayılan küçük oyuklar açar. Bütünlük bir kere bozulunca açılan delik genişler ve nihayet bir gün duvar yıkılır. Mahkûm serbest kalır. “Ben kimim!” diye bağıra bağıra sokaklarda dolanmaktadır. Tanımsız benliğin tarifi tam olarak böyledir. Tanımsız benliğe sahip biri olarak “Ben kimim?” sesini iyi tanıyorum, o ne yöne gideceğini bilemeyen mahkûmu iyi biliyorum. Özüme kalibre olabilmek için arayıştan vazgeçip kendimi tanımlı merkezlerin güvenilirliğine bırakıyorum. Fakat yine de benlik merkezinin yapıtaşı olan “mekân” odağını hiç kaybetmiyorum. 

İnsan Tasarımı sistemine göre Benlik Merkezi’nin temaları; sevgi, kimlik ve yöndür. Öz şefkatin beslendiği kaynak burasıdır çünkü bu merkezde sevginin gidebileceği tüm yönlerin kapıları mevcuttur: Evren sevgisi, benlik sevgisi, doğa sevgisi, beden sevgisi… Sevginin yaşantılarımıza yön veren en kıymetli algı oluşunun bilgisi buradan doğar. Dolayısıyla tanımsız benliğe sahip olanlar için sevilmek her ilişkinin içinde belirleyicidir. Bu kişilerin tekâmül konularından biri öz benliği destekleyen bir sevgi algısı geliştirebilmektir. Tanımsız benlik her şey olma potansiyeline sahiptir ve kimlik değişimleri konusunda esnektir. Var olabilecek tüm versiyonları destekler ve biricik kişisel evrimin kapısını açar. Koşullanmalardan sıyrılıp tanımsız benliği özden yaşamak için kişi binlerce kez kaybolur. Kim olduğunu bilme dürtüsüyle dolanır durur. Tam bu noktada mekân, yani kişinin bulunduğu yer onun için belirleyici değerdir. Tanımsız benlik merkezine sahip insan nerede duruyorsa oradan kimlik edinir. Yaşam kalitesini çevresinin kalitesi belirler. 

Bu yazının doğumunu sağlayan da işte bu nokta oldu: Bir zamanlar etki aldığım, kimlik kazandığım mekânların içinde kendimin başka bir versiyonu olarak dolaşmak çok garip hissettirdi. O mekânların bir parçasıyken yaşadıklarımı ve hayatımın o zamanki halini düşündüm: Kaygılar, arayışlar, olaylarla tetiklenen stres, üretim-düşünce baskısı… Tüm bunlar o zamanda var olan İpek’e aitti. Şimdinin İpek’i ise aynı noktada bebeğiyle duruyordu. Kaygının formu değişmiş, duygular dönüşmüş, hayatı tuttuğum kavradığım yer yeniden oluşmuştu. Tanımsız benliğe sahip biri olarak mekânın beni nasıl kapsadığını, bir parçası haline getirdiğini bir kere daha anladım. Gittiğim yerlerde uzun uzun duvarlara, koridorlara, pencerelere, oyun odalarına, bahçelere baktım. Orada soyut bir şekilde dolaşmaya devam ediyordum. Aynı zamanda somut bir şekilde anın içinde vardım. Bütün versiyonlarımın orada ve yan yana olduğunu hayal ettim. Ederim çünkü ben tanımlı bir baş merkezine sahibim. Bu merkezde açığa çıkan her farkındalık, anlam ve ilham işte şimdi zihne iniyor ve sözcüklere dönüşüyor. İnsan sayısız parçalı bir yapboz gibi tamamlanmayı bekliyor. Ömür tüm parçaları toplama gayreti olarak ilk solukta tasarımlarımıza yükleniyor. 

Tanımsız benlik merkezine sahip okurlar, eskiden bir parçası olduğunuz mekânlara gidin ve oradan parçalarınızı teslim alın. Arada geçen zamanın yön ve kimlik üzerinden muhasebesini yapın. Emin olun daha bütün, daha esnek, daha doyumlu hissedeceksiniz.

Hayata ve ruha katkı olsun. 

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer