Babam Beni Şah Damarımdan Öptü

Oyuncak şairin çocuk direnişi

Çocuk şairin oyuncak direnişi

Direnişin çocuğu, oyuncak şair…

Aylar önce bir kitapla tanıştım. Bir başlangıcı bitirmek için okumaya başlamışken, okyanusumdan serin dalgalar yükseldi, ve hayat, ayaklarımın dibine deneyim yığarak geri çekildi. Ben bu deneyimin tadına bakarken, sözcükleri – ve o kitabı- bıraktım.

Bir başka koşulun evreninde üstüm başım stres oldu. Elmacık kemiklerime hüzün oturdu. Sözcükler benden uzaklaştı. İçimdeki tüm sesler sustu. Ya da en kötüsü içimdeki tüm sesler konuştu. Korosal bir delilik yaşadık. Yazdığım tüm diller, yarattığım tüm karakterler içimde bir yerlerde paniklediler. Yazarlık ve oyunculuk, çalıştığım yerin denize bakan bahçesinde bana el salladılar ve gittiler. Gün gibi gittiler.

Bir gün zihinsel çölüme bir mum da ben yaktım. “Madem yanıyoruz, bir ateş de ben yakacağım, bir alev yaratacağım medeniyet mağaramın içinde ve ilkel yüzlerim gölgelenecek teker teker…” dedim.

Sonra elim yine aylar öncenin başlangıcına gitti. Bu sefer başlanmışı bitirmek için okudum. Uzun zamandır tadını unuttuğum bir haz belirdi gözlerimde, elmacık kemiklerimdeki bağdaş kurmuş hüzün kalktı, balığımın akvaryumundan kendini attı. Ellerimdeki stres kendini mantar panoma astı. “Olmayacak, olmuyor!” sözcükleriyle uyumlanan yalnızlık balkona çıktı ve onu bir daha görmedim. O gece içimde bir yaşam belirtisi çiçek açtı.

Sonra kitabı bir daha bıraktım. Başka başka yoğunlukların koluna girip başka şehirlere gitmem gerekti. O gittiğim yerlerden dönmem gerekti. Bir an sözcükler bana gülümsedi yeniden. Hiç durmadan yazdım.

İçimdeki sözcükler yeni ballar aramak için kendi kainatlarında yol olunca, döndüm kitaba yeniden. Bu kitap neden bitmiyor diye düşünmeye başladım. Okudukça aldığım hazzı takip edince anladım ki: Kqısacık boyuma rağmen bir ağaca uzanmışım. Mevsim kış bile olsa ne istersem ona uzanıyor elim. Kışın ortasında bir çileğin tadı nasıl bu kadar güzel olabilir? Bir armudun suyu nasıl ağzımın kenarından akıp kalbime yol bulabilir? Bazen bir karpuz görüyorum. Çok büyük ve çok yukarda. Bir karpuz ya da çilek ağacının olabilirliği hayal gücümle lego oynarken, bazen apaçık bir yalınlığı anlamaya çalışıyorum. Yapraklarla altını çiziyorum meyvelerin özlerinin. Üstüme renklerini, bedenime tatlarını, zihnime özlerini kazıyorum. Hiç görmediğim meyvelerle tanışıyorum. Bazısı gökyüzüne uzanmış, ordan adını haykırıyor. Hiç duymadığım hikayeler anlatıyor ağaç bana. Bu ağacın kökleri nereye uzanıyor diye merak ediyorum, acaba bu ağaç nereden ve nasıl besleniyor? Bu nasıl bir ağaç ki biçimleri soymadan özleri belirleyen anlamlara vakıf olabiliyor?

Bu kitabı çok terk ettim. En yorulduğum anlarda geri döndüm. Bu kitap benim kaçamadığım sahil kasabam. Bu kitap anlarda bulgulayamadığım anlam. Benim yaşam ağacım artık bu kitap. Bildiklerimin üzerine bir başka boyut ekleyen bir tılsım haritası. Şimdi sonuna bu kadar yaklaşmışken anlıyorum ki; bu kitabın antik bir diyalektiği var. Dionyzik bir fırtınaymış gibi gelen tüm okuduklarım sona doğru birbini tamamlıyor. Anlıyorum ki bunlar birer deneme değil. Bunlar evrensel bir ahengi tamamlamış düşsel bir ağacın dalları. Gemilerden, filozoflara, çiçeklerden baharlara, rakıdan kadına, kadından tanınmış/tanınmayan/kutsanmış/yanılmış tüm kimliklere…birbirini tamamlayan düşüncelerle her alana değerek, değdiği yerleri yeşerterek ilerleyen bir kitap.

Ve ben her okuduğumda yaşam yeşeriyor. İçimde çiçekler açıyor. Yaşamaya değer olanı, insanı yaşama bağlayan elmastan bağları yeniden bulguluyorum: UMUT.

Bana başka bir gökyüzü vaad ettiğiniz, yeni ufuklar açtığınız, kararmış güneşleri buldurduğunuz için , sabahları uyanmanın tadına vardığınız, uyanışın ilk nefesinde içime bir bahar kokusu taşıdığınız, hüznümün başucuna adını bilmediğim çiçekler ve kokular bıraktığınız için , bir başlangıcı ve başlanmışı kolayca bitirmeme izin vermediğiniz, süreci doğayla anımsattığınız için, kitabınızın hayal gücümü kamaştıran adı , bu adın anlamına ve sırrına beni de ortak ettiğiniz için, Güneş’in üstünde oturuyormuşcasına ısıtan ve yakan birikiminiz, bunun günüme bıraktığı tohumlu patikalar için, Apollonun kabalığından anlamların kalabalığına yumuşak iniş yaptıran etimolojik gülüşleriniz için, her sayfada altını çizeceğim binlerce anlam bıraktığınız için ve binlercesi için çok teşekkür ederim.

Anlıyorum ki; Bu kitap hiç bitmeyecek.

Tanım tanımaz bir ağacın enginliğine, mavinin deliliğinden.

Ozan Önen’e.

Not: Kitap kapağı tanıtım amacıyla paylaşılmıştır.
Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer