Anneler Bebeklerinin Yenidoğanıdır

Anneler bebeklerinin yeni doğanıdır. Yeni bir can dünyaya geldiğinde sabit bir matematikle onun bu dünyaya yeni geldiğini düşünüp “yenidoğan” deriz. Oysaki o zaten anne karnına düştüğünden beri buradadır. Asıl yeni bir dünyaya adım atan, tüm bedeniyle yeni bir kimliği giymeye çalışan annedir. 

Tıpkı bir yenidoğan gibi sürekli ağlama isteği duyar. Bazen sebepli bazen sebepsiz gözyaşları içinde kalır. Duygusal macera başlamıştır. 

Tıpkı bir yenidoğan gibi bedeninin kontrolü elinde değildir. Doğum, bugüne kadar sahip olduğu bedeni evrimleştirmiştir. Göğüsleri bir canı beslemek üzere harekete geçer. Süt geldikçe salgılanan hormonlarla rahim küçülmesi gerektiğini hisseder. Omuzlar, kollar ve sırt kucaklamaktan ve gaz çıkarmaktan sızlamaya başlar. Deri ve saç apayrı bir ışıkla parlar. Göz altları tatlı tatlı morarır. Bedensel ve sezgisel evrimleşme başlamıştır.

Tıpkı bir yenidoğan gibi düşünce boyutu sıfırlanır. Korku ve kaygı kendini dayatır. Realitede olmasa bile kabuslar aracılığıyla anneye ulaşır. Güncelde kontrolü sağlanmış bir karanlık yeniden ortaya çıkar. Çocukluk sandıktan çıkar. Anlamın dönüştüğü yeni bir yaşam başlamıştır. 

Annelik, lohusalık denilen bu dönemde yeni dünyasına alışmaya çalışan kırılgan bir yapıdır. Büyümek için zamandan başka bir şifa yoktur. İşte bebekler tam bu noktada ailelerinin ellerinden tutar ve onlara ışık hızında geçen bir zaman armağan ederler. Büyümenin sancısını evlatların ihtiyaçları alır. Günün herhangi bir yerinde çıkıp gelen şaşırma anları bize ne kadar yol kat ettiğimizi hatırlatır. “Aa ilk kez güldü!” diye sevindiğimiz an yeniden gülmeyi öğrenen bizizdir. O bir şeyleri başardıkça, hayatı tanıdıkça ve dünyanın ahengine uyum sağladıkça büyüyen bizizdir. 

Şu an onu uyurken izliyor ve bir yandan da doğumumun ilk haftasının iç dökümünü yapıyorum. Oğlum özden yaşıyor ve ne yapması gerektiğini biliyor. Bense taze bir anne olarak onun derinliğine tutunmuş, büyüyorum. 

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer