Bej İletişim – Sahte Profesyonel

Yılın son yazısı… İlişkilerde üslubun değerinden bahsettiğimiz bir yazının ikinci basamağı. Belki de bu yazı bu yılla birlikte bir temanın tamamlanışıdır aynı zamanda. 

Bugünün iletişiminin en büyük icatlarından biri şüphesiz üslup değeri. Bir önceki yazıda, herkesin kavramlar hakkında bambaşka tanımları olduğu için kendine göre bir değerler skalası yarattığını söyledik. Ve üslubun değersizleştirildiği, önemsenmediği noktalardan bahsettik. Bu konunun bir de zıt kutbu var: Her şeyin üstünü zarifçe örten, asla kabalaşmayan, bir standart haline gelen hümanist üslup. Sandviç metoduna indirgenmiş bu iletişim modeli, hiç kimsenin üslubuna kendi rengini katmasına müsaade etmiyor. Ilımlı görünen bu iletişim kalıbı, bej rengiyle samimiyeti siliyor. Peki bu ne demek?

  • Görüşlerinizi ve şikayetlerinizi yetkili birimlere iletip değerlendireceğiz.
  • Özgeçmişinizi inceledik ve yaptığınız işleri takdir ettik. Numaranızı alabilir miyiz? 

Özgeçmişimde mevcut…

  • Müşteri memnuniyeti.
  • Seni anlıyorum fakat profesyonel davranıp işimizi yapalım.
  • İşimize duygularımızı karıştırmayalım.
  • Biz size döneriz.
  • Size ne kadar değer verdiğimi biliyor olduğunuzu düşünüyorum.
  • Beni anlayacağınızdan eminim.
  • Neden böyle bir düşünceye kapıldığına anlam veremedim.
  • En kısa sürede dönüş yapacağım.
  • İşinize verdiğiniz emeği görüyor ve iş yapış şeklinizi takdir ediyoruz elbette.
  • Profesyonel davranalım.
  • Biz bir aileyiz.
  • Biz de yapılan işin karşılığını hakkıyla ödemek isteriz elbette fakat şartlar…
  • Çok yönlü bir çalışan arıyoruz. Ofis işlerine de yardım edebilecek, temizlik, çay kahve yapabilecek…

Bu cümleleri okuduğunuzda ne hissettiniz? İşte o his bizim pusulamız. O his, eleştiriyi hümanist bir çizgiye taşımak adına kullanılan sandviç metodunun tadını kaçıran şey. Bu cümleler elbette ilişki dünyasının düzenini insani değerler ölçütünde korumak için sarfediliyor. Fakat aynı zamanda klasikleşen bu cümleler bizim içimizi, sözcüklerimizin doğasını çürütüyor. Bu cümleler bizi kırıyor, değersiz hissettiriyor. Üslup ne kadar ince olursa olsun içerik can acıtıcı olduğu zaman sonuç değişmiyor. Hatta tam tersi bir durum yaşanıyor ve insan çocuk gibi oyalandığını, avutulduğunu hissediyor. Çoğu zaman doğruyu söylemiyoruz. Kabalaşmamak adına ılımlı yalanlar üretiyoruz. Çoğu zaman gerçek duygularımızı sahte bir nezaketle bastırıyor ve sahici nezaketin duygularımızı naif bir açıklıkla ifade etmek olduğunu unutuyoruz. İşin özü, net bir şekilde dile dökemediğimiz gerçekleri yumuşatmak için üslubu kullanıyoruz. 

Peki tüm bunları yaratan asıl sebep ne? 

Kendimizle ve olan bitenle yüzleşemiyoruz. Dünyaya seslenmek için bulduğumuz o bej dili bir süre sonra içimizle konuşurken de kullanıyoruz. Çünkü törpülemenin konforuna alışıyoruz. Sürekli ruhumuz sıkılıyor ve içimiz bas bas bir şeyler ters gidiyor derken biz aynı samimiyetsiz dille aforizmalara sığınıyoruz. Kendimizle, derin ve gerçek bir bağ kurmanın çıkaracağı tozdan, fırtınadan korkuyoruz. Burada da devreye duygular giriyor. Sahip olduğumuz/olmadığımız duygular ve dünyanın/devrin duygulara bakışı…

Öyle bir dünya devrinde yaşıyoruz ki hiçbir eylem duygu barındırmadan gerçekleştirilemiyor. Duygu denilince de akla duygusallık geliyor ve zihinlerde yanlış eşleşmeler başlıyor. Oysa insan bir duygu varlığıdır. Uyandığı andaki hissi, zindeliği… O gün yapacağı eylemleri başlatan kuvveti… Başladığı işi devam ettirecek, belki her gün aynı saatte aynı mekâna gidecek motivasyonu… Kazancı karşısındaki hazzı ya da çaresizliği… Sevilme, yükselme, ilerleme, başarma, onurlandırılma, görülme, takdir edilme, üretme, onaylanma arzusu… Tutkuları, aşkları ve coşkusu… İnsana dair her detay duygudan mayalanır. İnsan şair de olsa mühendis de olsa günün içinde ters giden bir şeye hem aklı hem de kalbiyle tepki verir. Öfkelenmek, sinir olmak, sevinmek, coşku duymak, küçümsenmiş hissetmek, yok sayılmak, yüceltilmek, görmezden gelinmek, motivasyon kazanmak/kaybetmek ilişkilerin temel taşlarıdır. Bu duyguların rengi yok sayılıp bej bir dille iletişim kurulduğunda taraflar arasındaki iletişim sahte bir hâl alır. Günümüzde bu mesafenin adı profesyonelliktir. Oysaki yaşamın içinde profesyonel olabilmek, duyguları ifade edecek güce ve kabiliyete sahip olabilmektir. 

Bu yıl samimiyet-profesyonellik-üslup temasıyla sona eriyor. 

Dilerim 2024,

Bu üçlüyü kendi değerlerimizle idrak edebildiğimiz,

Yaşamdaki bejin üzerine kendi rengimizi ve şeklimizi koyabildiğimiz,

Kendimize samimi bir profesyonellikle yaklaşabildiğimiz,

Dünyaya kurgu olmayan bir profesyonellikle dokunabildiğimiz,

Ve iz bırakabildiğimiz bir yıl olur.

Hepimize iyi yıllar,

Hayata ve ruha katkı olsun! 

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer