Birdenbire – Serda Kranda

Birdenbire… 

Nasıl da ismini giyinmiş bir roman…

İnsan kitabı eline aldıktan sonra birdenbire kendini bir akışın içinde buluyor. Nehir gibi bir roman, bizi serin serin suyunda yüzdürüyor. Benim bu kitapla birlikteliğim üç gün sürdü. Başladıktan sonraki ikinci gece 50. sayfadan 220. sayfaya kadar tuttu ellerimden. Bir sonraki gece ise bitti. Bu defa şarkıları dolaşmaya başladı zihnimde. 

Ah. Bir ah. Bir ah demek… Bir ah demek yeter elbette. 

Birdenbire, insanlığı ağır bir ilke ve ahlak uykusundan öperek uyandırıyor. Bize insan olduğumuzu hatırlatıyor. En zor, en çetrefilli oluşun neferleriyiz. İnsanız yahu! 

Her şey olmaya muktedir ve hiçbir şey olmaya izinsiz…

Sınırları diken ve söken…

El yapımı bombalarının harında titreyen…

Korkan ve yapan…

Korkan ve yapamayan…

Tüm eylemlerin öznesi…

Dünya kadar kıymetli ve dünyada minicik bir nokta bile etmeyen varlığı ölçüsünde kıymetsiz…

Günahın elçisi ve gardiyanı…

Sevabın eylemcisi…

Anlamı taşıran, anlamı kaçıran, anlamı yaratan…

İz bırakmaktan mürekkep bir oluş…

Fakat mutlaka hazin bir yok oluş…

İnsanız yahu! Tüm varlığımızla, iyinin ve kötünün ötesine geçebilen, tüm merkezleriyle yanıp sönen, eşsiz tasarımlarız.

Hepimizin eşsiz tasarımsal hataları var. Hepimizin kanında yürümeye hazır bir ordu var. Birçok şeyin öznesi olabilen bir aşkın kabıyız. 

Dedirtti Birdenbire. Serda Kranda ve yarattığı evren, birdenbire insanlığın yalın bir hatırlatıcısı oldu. Yaralarımızı ve değer – yargılarımızı şefkatle okşadı. 

Kitabın İz Haritası: 

  • Başlangıçta, aldatılmış ve boşanmış bir kadının içini yıkayan yoğun bir acıyı tattırdı. Ardından yeni bir hayat kurmanın taze nefesini. 
  • Bir kadının hatta bir insanın hayatın zorlu sınavlarında nasıl da kendi gücüne uyanabildiğini anlattı. Üstelik bu farkındalığın bir sınavla başladığını, soru önümüze düşmediği sürece cevap arayışının olamayacağını gösterdi.
  • Evlilik ve boşanma: Yaşantıya dönüştükçe farklılaşan iki kavram. Bu iki sürecin arasındaki her şey o kadar mizahi ve o kadar gerçekçi tarif edilmiş ki…
  • Tarifler. İnsan ruhundan geçen tüm duygular o kadar tatlı ifade edilmiş ki… 

“Mehmet sanki gözlerini çıkarmış ve ayakkabısına giren kumları temizler gibi içindeki Ayşegülleri dökmüştü.”

Bu yakınlığın içerisinde insan kendi gerçeğini buluyor. “Evet bazen ben de böyle hissediyorum!” sözcüğü bir tabela gibi kalpte yanıp sönüyor. İyi ve kötü olarak sınıflandırdığımız tüm duygular karşımıza dikiliyor. “Ben sendeyim; hava gibi, ciğer gibi, damar gibi, kalp gibi. Orada duruyorum.” diyor. Kabaca ikiye ayırdığımız iyi ve kötü, romanın sonunda rütbelerini söküyor. 

  • Kadınlığın etine kemiğine yerleşen sözler ve yargılar… Birdenbire o kemikler tek tek kırılıyor. Roman boyunca yeniden kaynıyor. Başka duyguların hüküm sürdüğü, tutkulu bir omurga kuruyor Serda Kranda.
  • Ve dostluk… Bir masanın etrafında bir araya gelebilmek ve bir insanı tüm ışığı ve karanlığıyla kucaklayabilmek. Damarlarda aynı kanın değil sevginin dolaşmasıyla kurulan bir aile ve aitlik hissi.
  • Ve bakış… Nerede duruyorsak orada çok haklıyız. Gibi geliyor. Nerede duruyorsak orada kökleniyor gibiyiz. Oysaki bir yerde okumuştum: Yerini değiştirebilirsin, sen ağaç değilsin. Konumumuz değiştiği an bakış da açı da eriyip gidiyor. Hak ve bakış, kol kola mı sahiden? 
  • Ve günah… Ah nasıl da olmazsa olmaz. Karanlık gibi. Gecesiz bir evren olur mu? 
  • Ve aşk… İnsan ruhunun temel elementi. Tezahür etmek için yaratılmış bir kuş. Fıtratı özgürlük olan kanatlı bir yapı. Aşk, roman boyunca usul usul demleniyor içimizde.

Ayşegül aklımın içinde dönüp durmaya devam ediyor. Ben gibi, sen gibi, biz gibi… Aferin kız diyorum. Ah be kızım diyorum. Haydaa diyorum. Neler oldu be diyorum. Geçti diyorum. Ne de güzel geçti diyorum. Diyorum da diyorum. Doğallıkla. Aşkla. Serda Kranda bir dost emanet etti aklıma.

https://ty.gl/onpfspgf5y

https://instagram.com/serdakranda?igshid=YmMyMTA2M2Y=

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer