Bugün de Böyle Olsun

İnsanın kendini bir yere taşıma isteği, bence belleğin tsunamileridir. Koca bir kütlenin içinde boğulur, sabahları gündüze doğurur, minicik bir oksijen zerresi arar dururuz. Beynimiz sulanır, bedenimiz şişer, tüm çıkışlar rutubetlenir, ruhumuzun sıvaları dökülür. Bu afetin ardından, beyin ile ruh birleşir ve bir karar verir. Her ne kadar farkına varamasak da hayatta kalmak üzere tasarlandık. Hepimiz mekanizmaları eşsiz tasarımlarız.

Tam da bu noktada, suyun yüzünü görüp yüzeye çıkmak için sonuna kadar çabalamak gerek. Öncelikle kendinizi tüm istencinizle yukarı çekmelisiniz, tüm uzuvlarınız ve kaslarınızla. Düşüncelerinizdeki kaslar dahil. Sonra suyun yüzüne inanmalısınız. Güneşin zerresini tatmalısınız. Tünelin ucundaki ışıktan güneş patlamalarına terfi ettirmelisiniz kendinizi/inanç temellerinizi.

“Bugün de böyle olsun” günleriniz olmalı.

Enerjisel sebepleri ve enerji işleyişini anlarsanız günler önünüzde çözülür. Yeter ki kendi enerji sisteminizi tanıyın ve sizi neyin etkilediğinin farkında/ayırdında olun ya da neyin etkilemediğinin.

Kafanızı sudan çıkarın ve hasar tespiti yapın. Belki de resim tersine döner. Okyanusta kafasını suyun yüzüne çıkaran insandan akvaryumda kafası sıkışmış birine dönüşürsünüz. Konumlar, açılar ve duruşlar daima değişir.

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer