CORONA

Günlerimizin etiketi, adımlarımızın engeli, sosyal yaşamlarımızın insansız cenazesi, kalabalığın sönen bir balon gibi sağa sola vurarak dağılışı, evin güveni, korkunun keti…
Günlerimiz CORONA. Bilincimiz, kulaklarımızda birikenler CORONA, gözümüzün çektiği son fotoğraf CORONA, korkumuz CORONA.

Tarihin tekrarladığı bir motifte hepimiz başbaşayız. Yine korkumuz uyandırıyor bizi. Günlerimize mezar taşı etkisi yapan önlemler ve haberler aslında sadece bir hatırlatıcı: Ölümlü olduğumuzu hatırlıyor ve dehşete kapılıyoruz.

Şimdi bu dehşeti tersine çevirelim:

  • Öncelikle bu kişisel bir tarih malzemesi değil, evrensel bir kayıp.

Bir şekilde kontrol mekanizmalarımızın dışında kalan bir tehditle evrensel mirasımızı kaybediyoruz. Her kaybın getirdiği soruların işaretlerini bulalım o halde.

  • “Neden bunu yaşıyoruz?”

Neden sorusunu cevaplayan her insan bilincinde bir kabule varır. Kabullenen kişi, ruhsal kontrolünü yeniden kazanır. Biz öğretiye vardığımızda bu olay/durum/sınav bitecek. Corona unutulacak ama umarım öğretisi unutulmaz. “Bunu neden insanlık olarak yaşıyoruz?” sorusunun cevabı unutulmaz.

Gelelim tehdit konusuna…

Farkında olmasak da hepimiz ruhsal ve fiziksel olarak saldırı altındayız zaten. Buna ismi çokça duyulan ve kendini görünür kılan bir hastalık daha eklendi sadece. Belki de eve kapanıp, ailemizin yanına dönme çabamız, sahil kasabalarına kaçışımız bize kendimize dair bir anahtardır. Şehirlere kapılan ve şehirlere kapanan ruhumuza bir kapıdır belki bu virüs. Sevdikleriyle olmanın tılsımında, ayaklarımızı kuma basınca, bir “ağacın gölgesinde” olunca, insan kendiyle kalıp kendini onardıkça, güneş saçlarının sarısıyla dünyamızı yıkayınca, mevsim yaz kokunca, toprak ısınınca ve ısıtınca, kadim bilgileri hatırladıkça, kabulde ve anlayışta oldukça yenilenir ve korunuruz belki.

Sağlık, neşedir. Bedenin neşesidir ve biz bu durumun işleyişine karşı henüz bir farkındalık geliştiremedik.
Fark İçin Anla.
Belki de,
Bu fark için CORONA!

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer