Gerçek Sorun Bu Mu Acaba?

Son dönemde en çok insanın kendiyle ve açık merkezlerinin yarattığı rüzgar üzerine çalışması için çaba sarfediyorum. Human Design (İnsan Tasarımı Sistemi) ile geçirdiğim bir yılın sonunda kendi üzerimde çalışma olayının sistematiğini kavradım ve artık bunu otomatik olarak yapabiliyorum. Burada bahsettiğim şey, harikayım – iyiyim – hoşum demek değil. Bahsettiğim şey tüm bu sıkıntıyla nasıl baş edeceğimi ve onu nasıl analiz edeceğimi keşfetmiş olmam. Sorunun esas kaynağını bulduğumuzda çözüm zaten oluşmak için uykudan uyanmış oluyor. Fakat asıl soru şu: Sorun sandığımız şey asıl sorun mu?

Benim uyguladığım teknik; yazmak. Böyle deyince herkes “Ne yazacağız?” diyor ve kaşlar çatılıyor. Zihnimizin alışık olduğu harita tekniğini kullanarak ortaya BEN yazacağız ve çevresine oklar çıkartarak madde madde olan biteni sıralayacağız. Ben genellikle aklıma ara ara ama sürekli gelen ve beni daimi bir keyifsizliğe sürükleyen her şeyi döküyorum. “Şu kişiye kızgınım, açım, sebepsiz bir sıkıntı duyuyorum, para sorunu, bu kişiye kırgınım, şu konu canımı acıttı, yetemiyorum, haksızlığa uğradım, anlaşılmıyorum gibi sayısız duygu ve düşünceyi kağıda döküyoruz. Ben tek bir konu üzerinde çalışmak istiyorum diyenler sayfanın tam ortasına o konunun ne olduğunu yazsınlar büyük harflerle. 

İkinci aşama sorularla ilerleme kısmı. Burası en çok zorlandığımız alan. Çünkü yaranın kabuğunu kaldırıyoruz. Altında ne var onu görmek için hazır olmalıyız. Yazdığınız maddelere bakın ve her maddeye sorun “Bunu ben çözebilir miyim?” Cevap evet ise bunu da yazın ve yanına çözümü de iliştirin. Bir sonraki soru “Bu şekilde çözmek istiyor muyum? Bunu seçersem ne olur?” Cevabı not edin ve sormaya devam edin. “Sorunu bu şekilde çözdüğümde ….  şekilde hissedeceğim. Bunu hissedersem ne olur?” Aklınıza gelen ilk şey doğru cevaptır. Onu da yazın. Değersiz olurum, yalnız olurum, aptal olurum, kurnaz/hoyrat/kaba/kıran/kırılan olurum, şöyle görünürüm, böyle anlaşılırım vb. Diyelim ki değersiz olurum maddesini seçtiniz. Bir sonraki sorumuz “Peki sahiden öyle mi? Nasıl karar verdim buna? Bir bakıştan mı, sözden mi? Yoksa direkt olarak yüzüme mi söylendi?” Cevapları yazın ve yeniden sorun. “Sahiden öyleyse ne olur?” Cevapları bugünle, geçmiş ve gelecekle eşleyerek, buna benzer olayları deşerek ilerlediğimizde, en derinde bir cevap çıkacak ortaya: Yaşanan şey bir olay, bizi asıl acıtan şey ise bize ait bir duygu. 

Dışarıda olan hiçbir şey yok sözünü bu çalışmaları düzenli olarak yaptıkça daha derin anlayacaksınız. Dışarıdaki sadece bir sonuç. Bizdeki oluşun yansımasından oluşuyor dışarısı. Bize araştırma için bir alan daha açıyor. Ben şimdi size bir bardağın yere düşüp kırıldığını düşleyin ve ne yaparsınız, desem… Herkes kırıkları nasıl toplayacağını kendi yöntemiyle anlatır. Fakat bardak gerçekten kırılsa ve kırıklar tam önümüzde dursa, onu nasıl toplayacağımı deneyimleme fırsatım olur. Kırıldığımız, üzüldüğümüz, yaralandığımız her an bir fırsat: Bu anlar deneyim sahası. O duygunun içinde dönüp dururken bu çalışmayı yaptığımızda kağıtta yavaş yavaş bir anlam belirmeye başlayacak. 

…… hissettiğim için…. oldu. Ve ben bunu hep hissediyorum!

…… beklediğim ….. oldu. Acaba ben bunu kendimden mi bekliyorum?

…….. aradığım için mi oldu? Bunu kendimde bulamaz mıyım?

…….. öğrendim. Bunu ancak onunla öğrenebilirdim.

Şu an …….. duygusunu deneyimledim. Daha önce yaşadığım …… anı hatırlattı. Demek ki o zamandan beri bu duygudan korkuyorum/kaçıyorum.

…….. konusu benim için çok önemli. O olmazsa eksik hissediyorum.

…….. şekilde görünmeye çalışıyorum. Öyle görünmezsem ne olur ki?

Aslında ……… olmasından korkuyorum/çekiniyorum. Bu olay bir vesile sadece.

Bu boşluklu konuşmalar sizin iç sesinizle doyurulmayı bekliyor. Ben tam bir yıldır her sıkıldığımda defterimin başına geçip olanı yazıyorum. Ne olduğunu bilmiyorsam, “Ne oldu şimdi? Nedir dert?” yazıyorum. Oradan da bir cevap çıkıyor emin olun. Anahtar, aklından geçen ilk şeyi yazmak ve bol bol soru sormak. 

Hayata ve ruhunuza katkı olması dileğiyle…

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer