Human Design – İlk Soru

Human Design, kurucusu Ra Uru Hu olan insan tasarımı sistemidir. 

İnsan Tasarımı… Bu isim ne söylüyor bize? 

İnsan tasarlanmış olan mı, yoksa hâlâ tasarlanmakta mı? 

Her birey bir tasarım olduğuna göre; her tasarımın kendine özgü kriterleri, çizgileri ve sınırları da olmalı. Kendi reklam yazarlığı tecrübemle şunu biliyorum ki; her tasarımın bir ruhu vardır. Reklam sektöründeki tüm birimler bu ruhu eşsiz kılmak için uğraşır. O zaman… Gerçek bir tasarım eşsizdir. Oluşur, vardır ve tektir. Benzerleri olabilir fakat yine de tasarımcısının parmak izini taşır. Belki de tasarımlar arasındaki tek benzerlik budur: Hepsini düşleyen ve meydana getiren birinin olması.

Gelelim yeniden insan tasarımına…

Her insan bir tasarımdır. Eşsizdir. Vardır. Tasarlanmış olandır. Bir yaratıcısı olması sebebiyle yaşayan tüm tasarımlarla özdeştir. Fakat tasarım hayata salındığında özgünlüğünü korumakta zorlanır. Bunca yaratılmışın arasında özde kalmak nasıl mümkün olacaktır? 

Human Design Farklılaşma Bilimi tam da bu nokta için Ra’nın sistemine fısıldanmıştır: Farklılığımızı koruyarak aynı kalmak. Başkalarıyla aynılaşmadan kendi farklılığımızın yörüngesinde hareket edebilmek. Ben kendi tasarladığım eğitimlerde bunu hep renklerle örnekliyorum. Diyelim ki siz mavisiniz. Girdiğiniz bir ortamda çoğunluk sarı. Onlara uyum sağlamak için, onlar gibi olabilmek için zamanla renginizden vaz mı geçeceksiniz? Kendi mavi kartelanızda birçok ton var. Laciverte doğru koyulaşabilir, bebek mavisine doğru uçuklaşabilir, turkuaza doğru sıçrayabilirsiniz. Bu mavilerin hepsi sizsiniz. Sarıların yanında olmak istediğiniz maviyi seçebilirsiniz. Fakat mavi olmaktan vazgeçerseniz, olmadığınız bir rengin içinde kaybolup gideceksiniz. Renginizi kaybettiğiniz için üzüleceksiniz. Human Design aynılık ve farklılık kavramlarını işte bu düzlemde işler. Sizden farklı biri olmanızı istemez. Değişmenizi ve dönüşmenizi beklemez. Size orijinal tasarımınızı hatırlatır. 

Human Design Sistemi ile tanıştığımda hissettiğim ilk şey şu oldu: “Sakinleş, bu sensin.” Yaşadığım güncel sorunların tümü benim tasarımıma aitti. Her tasarım gibi belirli alanlarımdan koşullanıyor, labirentler içinde yolumu bulmaya çalışıyordum. Fakat tasarımımı incelediğimde bunların ne kadar normal ve ne kadar bana ait olduklarını gördüm. İnsan sorununun kaynağını gördüğü zaman bir daha eskisi gibi olamıyor. Bunu hem kendimde hem de öğrencilerimde sık sık deneyimliyorum. Bazen insan kendi sesinden öyle bir şey duyuyor ya da kaleminden öyle bir cümle akıyor ki… Artık onu görmemek mümkün olmuyor. “Hah tamam! Bu yüzden! Demek bu yüzden!” dediğimiz bir anagnorisis, tanıma anı var ömürlerimizde. Bir anda tanıyoruz önümüze çıkan engeli. Onun yüzüne baktığımızda, merhaba deyip tokalaştığımızda hiç de yabancı olmadığını görüyoruz. Karşımızdaki bizim versiyonlarımızdan biri. Human Design bize sorunlara sahip olma konusunda özdeş fakat sorunu tanımlama ve anlama konusunda eşsiz olduğumuzu söylüyor. Human Design Sistemi’nin ilk adımında doğum bilgilerinizle tasarım haritanız çıkarılıyor. Bir insan figürü içinde onlarca sayı, simge ve renk görüyorsunuz. “Bu ben miyim şimdi?” diyorsunuz. Sayısal zekaya sahip olanlar umutlanıyor, bu sistemin bir matematiği var diye düşünüyorlar. Doğru fakat bu matematiği sözcüklerle okumak gerekiyor. Öyle bir matematik evreni düşünün ki her sayının temsil ettiği bir cümle var. Sayıyı öğrenen, bunu cümlesiyle kodluyor. 

Yani sözel ve sayısal, 

Bilim ve spiritüel,

Geometri ve anlam,

Bir araya geliyor.,

İki bir’leşiyor.

İşte Human Design Sistemi’nin ilk adımı: Bir’lik.

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer