İki İnsan Tasarımı Karşılaştığında Ne Olur?

Bir insanın kendisinin bile henüz fark etmediği ya da deneyimlemediği milyonlarca versiyonu, tavrı, duruşu ve kararı var. Hepimiz birbirimize kendimizin bile bilmediği yönlerimizi sunuyoruz. İki insan birbiriyle tanıştığında aynı zamanda benzersiz iki insan tasarımı da birbiriyle tanışmış oluyor. Bu iki tasarım birleşiyor ve ortaya benzersiz tek bir harita çıkıyor. Bu öyle bir harita ki aslında iki kişinin kuracağı ilişkinin ne olduğunu ve bu ilişkinin neden var olduğunu ortaya koyuyor. Bu harita çözümlenmediğinde ilişki zaman içinde her iki tarafın zihninde başka başka anlamlara evriliyor. İletişimsizlik işte tam bu noktada başlıyor. Bu paragraf Human Design lisanı ile yazıldığı için ister istemez bazı noktaları anlaşılmaz gelmiş olabilir. O yüzden şimdi ilişki tasarımı konusunun yaşantımıza yön veren güncel örneklerini konuşalım. 

Diyelim ki biriyle tanıştınız ve gerçekten onun yaptığı işlere, kariyer çizgisine hayran oldunuz. Ya da biriyle tanıştınız ve aşık oldunuz. Biriyle tanıştınız ve yıllardır tanıyormuşcasına bir hisle arkadaş oldunuz. Bu olasılıklardan birinde, eğer kendini kanıtlamaya çalışan tanımsız bir kalp merkezine sahipseniz; tanımsız kalbiniz zihninizle iş birliği yapıp bu kişiyi kendinizden daha üst bir mertebeye yerleştirebilir. Bu kişiyle birlikte olduğunuz süre içerisinde ona tavizler verdiğinizi, hayır diyemediğinizi, kendi hakkınızı korumak konusunda irade gösteremediğinizi fark edebilirsiniz. Böyle bir etki ile çekildiğiniz kişi muhtemelen tanımlı bir kalbe sahiptir ve siz, tanımsız kalbinizi sağlıklı bir şekilde yaşayabilin diye hayatınıza girmiştir. Kalp, en güçlü motor merkezlerimizde biri olduğu için bu örneği seçtim. Dokuz merkezin her biri tanımsızlığın içinde kendine ait bir çaba gösterir. Hangi kanal ve merkezlerimiz tanımsızsa hayat bize onun karşılığını getirir.

Bu tasarıma sahip kişi bir başka kişiyle gücünü ortaya koyduğu ve kendini net bir şekilde aktarabildiği bir ilişki kurabilir. Karşısındaki kişi değiştikçe ortaya çıkan harita da değişecektir ve bu tasarıma sahip kişi, sahip olduğu başka özellikleri kullanarak bir başka tasarımla sağlıklı bir ilişki kurabilecektir. Her karşılaşma eşsizdir. İki tanımsız kalbin ilişki kurduğunu düşünelim.

Bu tanımsızlığı özden ve esnek bir şekilde yaşıyorlar mı?

Başka hangi merkezleri tanımlı?

Başka hangi merkezleri tanımsız?

Bu iki tasarımın tipleri, stratejileri ve profil değerleri nedir?

Bize dair her ayrıntı paha biçilemezdir ve yaşadığımız tüm ilişkilerin içinde iz bırakır.

Karşılaştığımız her insan eşsiz bir ilişki fırsatıdır. Oluşturduğumuz her ilişki ise tasarımımızın tamamlanma çabasıdır. Okuldan bir arkadaşımız zihnimizi tanımlarken babamız benlik merkezimizi tanımlayabilir. Eşimizle elektromanyetik bağlantımız mantık kanalları üzerinden olurken iş arkadaşımızla bu bağlantı kabilenin duygusal kanalları üzerinden olabilir. Böyle bir durumda işine duygularını karıştıran fakat eşine duygularını yansıtmayan biri gibi görünebiliriz. İnsan tasarımında her ilişki bir olasılıktır. Dolayısıyla yaşanan her şeyi nedenler ve nasıllar üzerinden sorgulamak yerine “İki tasarım arasında ne oldu?” sorusunu sormak netleşmemize yardımcı olacaktır.

Elbette bu her zaman kolaylıkla mümkün olmuyor. Çünkü gerçek bir kalp kırıklığında tasarımımız tanımlı tüm merkezleri ile bir iç hesaplaşmaya geçiyor. Ben kendi hikâyemde, böyle zamanlarda, otoritem olan beklemeyi seçiyorum. İçimdeki dalgalar yangınları yuttuğunda, yani her şey durulmaya başladığında oturup iki tasarımı da incelemeye başlıyorum. Sonuçta ne olduğunu, hangi merkezimin açıklığından geçtiğimi anlıyorum. Bunu yapmak yerine yalnızca kendi tasarımımızın duvarları arasından karşı tarafı yargıladığımızda, her yapılanı kendi ölçütlerimiz üzerinden sınıflandırdığımızda sanıyoruz ki dünyadaki en akil tasarım benim. Bu saplanış ilişkilerimizi ele geçirmeye başladığında insanlara anlatıp durduğumuz o akil tasarım üzerimizde çok sakil durmaya başlıyor. 

Geçenlerde bir süt paketinin üzerinde son kullanma tarihini arıyordum ve nedense SKT simgesi aklıma takılıp kaldı. Aynı gün bir başka paketin üzerinde “tavsiye edilen tüketim tarihi” simgesini gördüm. Tanımlı bir baş merkezine sahip olduğum için soyut düşünceler kanalımın harekete geçtiğini anladım ve taze geçmiş deneyimlerimle zihnimin neyi birleştirmeye çalıştığını kavradım. Dünya üzerinde var olan her şey bozuluyor, çözünüyor ve dünyanın kendisine karışıyor. Yani her şey doğduğu yere geri dönüyor. Yapay olan maddeler elbette çözünmek ve doğaya karışmak konusunda daha büyük bir zaman talep ediyor çünkü önce doğalına kavuşacak kadar dünya üzerinde vakit geçirmesi gerekiyor. Kötü şeyler yaptığına inandığımız insanlar uzun yaşamıyor yani, tıpkı naylon poşetler gibi toprağa layık olabilmek için yapaylıktan doğallığa bir mücadele veriyor. Bu mücadele kocaman bir ömür alıyor.

İlişkilerimiz üzerlerinde görünmeyen tüketim tarihleri taşıyorlar. Sanki hiç bozulmayacakmış gibi içinde soluk alıp verdiğimiz tüm ilişkiler zaman içinde tasarımlarımıza bağlı bir şekilde o tarihe doğru yolculuk ediyorlar. 

Peki tükenmemek mümkün mü? 

Her iki tasarım da kendini yeniden ürettiği sürece evet mümkün.

Farkındaysanız yaşamlarımızın da son kullanım tarihleri var. Ne yaparsak yapalım bedenlerimiz ve ruhlarımız kâinata yeniden karışmak üzere tasarlandılar. Bu yüzden dünya ile kurduğumuz ilişkiyi de her gün yeniden seçmemiz ve tasarlamamız, evrenin bizi tanımladığı her an kendi potansiyelimizi yeniden üretime sokmamız belki de ölümsüzlüğün tek formülüdür. Evrenin parçaları kapılar arasında gezdikçe ortaya yepyeni karşılaşmalar çıkıyor. Aynı şekilde bu zorlukların arasında da nedenler ve nasıllara takılmak yerine “Ben ve dünya arasında oluşan kuantum harita bana ne göstermeye çalışıyor?” sorusunu sormak ortada bir kasıt olmadığını hatırlamamıza yardımcı oluyor. 

Dünya hayran olduğumuz insanların varlığında da yokluğunda da dönüyor. 

Evren değer verdiğimiz insanların varlığında da yokluğunda da kapılar arasında ilerlemeye devam ediyor. 

Kâinat aşık olduğumuz ve içine kalbimizi koyduğumuz her şeyin birlikteliğinde de yasında da sonsuzluğunu korumaya devam ediyor. 

Peki ya insan…

Yıldız tozu kadar biricik insan, tasarımını yaşasa da dışlasa da kendine mühürlenmiş olan son kullanma tarihine varana kadar yolculuk sürüyor. 

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer