İkinci Yılbaşı

Yılın tam da bu zamanları, Mayıs’ın sonları Haziran’ın aheste başlangıcı, bir çeşit yılbaşı yaşatıyor bana. Yılın ikinci yarısına başlayacağız kolay mı? 

Kocaman bir kışı erittik. Monta kabana veda ettik. Kışlıkları kaldırmak adını verdiğimiz eylemin pofur pofur düşüncelerine düştük. Bunca kalın kazak nereye sığacak? Yazlıklar kolayca kalkar da kışlıklar alanlarına pek düşkün. Renk bakımından her anlamda daha zengin olan yazlıklar çıktı mı akıllarda bir bayram başladı. 

“Aa bu da mı vardı?”

“Bunun içine nasıl gireceğim?”

“Giyecek bir şeyim yok!” 

Cümleleri uçuşmaya başladı. Hepsi de incecik, kırış kırış suratlarıyla beni ütüle dercesine bakıyorlar. Yaşlanmış yazlıkları gençliklerine yeniden kavuşturmak gerek. Aynada kendimize şöyle bir bakıp beden analizine girişiyoruz. 

Hoop başlıyor bir tazelenme macerası. Spora başlamalar, evde mekik çekmeler, saç ve yüz maskeleri, evde denenecek doğal kozmetik tarifler, tırnaklar, kirpikler, topuklar, dişler… Herkes kendi beden algısında bir noktaya takılıyor ve başlıyor oranın şifasını üretmeye. Güneş gibi yükselen yenilenme ateşi sıcaklığını gitgide arttırıyor. Kendimiz için yaptığımız minicik bir şeyin serinliğinde rahatlıyoruz.

Oradan hoop ajandaların başına. Bütün sezon çalıştık, yazdık, çizdik, planladık. Ah ne haftalar atlattık! Ne işlerin üstesinden geldik! Bazı günler nasıl da daraldık ufalandık… Ama şimdi çalışma mevsiminin soluklandığı bir andayız. Ufaktan tatil planları göz kırpıyor. Bayram desen bu aralar hep yaza denk geliyor. Ajandalarda boşluklar açılıyor. Kişisel projeler başını uzatıyor, “Beni hatırladın mı?” diyor. “Sahi ben bir bütün olarak neredeyim, yaşamı nereden işliyorum?” sorusuna düşebilirsek şanslıyız. Derin derin yüzeceğiz. 

Hoop sahillere. Öyle bir an geliyor ki ayaklarımız kumda, sırtımız tuzlu, kıyıda yüzen çocukların şen sesleri, buzlu bir içecek, belki kulaklık ve kitap, belki de eş dost… Kendimizi suyun içinde buluveriyoruz. Ruhumuzun balık mevsimi başlıyor. Derimiz yanıyor, dökülüyor, renk değiştiriyoruz. Ayağımıza bir sandalet giyip çıkıveriyoruz. Her şey yarım yarım bitiyor. Dünya da bunu destekliyor. Evrensel bir molanın tatlı harında pişiyoruz.

Diziler final yapıyor…

Hikayeler esniyor…

Eğitimler durağanlaşıyor…

Projeler ritmini düşürüyor…

Bilgisayarlar balkona çıkıyor…

Su ve ateş devri başlıyor. Yan yıkan, piş arın, hisset dur, esne bekle, yeni olanın filizlenmesi için ona Eylül’e kadar müsaade et. Belki de sıkışan her şey, genleşmenin tadına vardığında bilincinin farkına varır. Ne dersin? 

On, dokuuz, sekiiiz, yedii, altııı, beş!, dört!, üç!, iki!, bir! 

Hoş geldin 2022’nin ikinci yarısı! 

Tamamla bizi!

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer