Kabuk Halkı

Artık kadehlerine sığmayan kabukların dilinden&sesinden bir deniz dinliyorum. Benim kabukların denizinde olmam gerekirken onlar benim kadehimde. Bir süre hazince bakışıyor, dayanamayıp konuşuyoruz. Düzen dediğimiz kıskacın dengesini yitirmesinin tam da düşündüğümüz gibi olmadığını söylüyor. İlgimi çekiyor, dinliyorum.

“Belki de asıl dengeyi getirecek olan budur.” diyor. “Belki de sizin hayvanları evcilleştirdiğiniz gibi evrenin de sizi evcilleştirmesi gerekiyordur.”

Bu söylediği içimi kırıyor. Evcil bir tür olan insan.. Yaşamlarımızın vahşet dokusu, çoktan ruhlarımıza da sirayet etmişti. Bunun dışarıda olmakla da bir alakası yoktu. Basbayağı özünü lekeleyen bir tür olarak, çarkın içinde dönmeye alışmıştık. Ruhlarımız koşuyordu. Zamanda ve mekanda hiç durmadan ilerliyorduk. Durdurulamaz olduğumuzu sanıyorduk. Kendimize aldanıyorduk. Doğa intikam alıyordu. Hem kendi için hem de kirlettiğimiz bir ırkın doğası için.

Kabuk durdurdu: “Doğanın intikam duygusu taşıyacağını düşünecek kadar yorgun ve kirlisiniz. Her şeyi kendiniz gibi sanıyorsunuz. Oysaki evrende hesaplanamayacak kurgular ve ölçüler vardır.”
Haklıydı. Şu anda onunla hiçbir farkımız yoktu. İkimizde kafeslerimizdeydik ve yakalanmıştık. Üstelik onun yanında sevdikleri vardı. Bir kadehin içinde yaşayan kocaman bir halktılar. Bense, kalbimin halkı benden uzakta, kafeslerindeydi.

Evin içine hayatı sığdıramadığımı düşünürken, son zamanlardaki versiyonumun bu evin içinde çok küçük kaldığını fark ettim. Ev boşluk doluydu. Zihnim gibi.. İkisini de anlamla dolduracak olan bendim. Kalktım kocaman bir tuzlu su hazırladım. Kabuk halkını suya bıraktım. Dev bir sessizlik oldu. Bir şey söylemediler. Onlar için illüzyon bir andı. Kendi kafesimden çıkabileceğim gün onları vatanlarına ulaştıracaktım. Bu evi doldurmak ve o dolulukta kendime yer açabilmeye başkalarından başlamıştım. Buradan kendime varacaktım. Bir gün.. İnanarak..

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer