Kalbistan

Bu yıl 28 yaşım bitiyor, yani ilk dört yediliği tamamlıyorum. Bunu şöyle düşünebilirsiniz: Yaşam şiirinde, her dize yedi heceden oluşuyor. İlk dörtlüğü tamamladım, şimdi ikincisi başlıyor. Peki bu ne demek? Birçok kadim bilginin söylediğine göre öğrendiğimiz şeylerin bizi hücresel boyutta dönüştürebilmesi için, yani tam manasıyla yaşanabilmesi için yedi yıl geçmesi gerekiyor. Bunu düşününce ne çok acele ediyoruz değil mi? Koşar adım yaşıyoruz. 

28, koşumu durdurdu. İkinci yedilik, olgunluğun bebeklik evresidir. 30 olmadan içinden geçmemiz gereken buhranlı bir derinliktir. Çünkü Satürn döngüsü tamamlanmaya başlar. Bazıları Satürn’den korkar. İlk tanıştığımda ben de korkmuştum. Onu ceza veren bir yargıç olarak algılamıştım. Bu da benim kendime bakışımı gösteriyordu. Satürn bizi ektiğimiz tohumlarla yüzleştiriyorsa benim toprağımda bir orman vardı. Kendi ormanım beni niye korkutuyordu?.. Bu anlayışa vardıktan sonra Satürn’ü bekledim, anladım ve sevdim. Bana getireceklerine açığım diye garanti verdim. Satürn bana önce Toprak’ı verdi. Sonra babamı aldı. Hayatımdaki en önemli adam şiirimin ikinci kıtasında var olamayacak ama hep hissimde… Şiirimin buradan sonrasını Toprak’la yazacağım. 

Bu yaşım bana başka türlüsü mümkün değilmiş gibi olan her şeyin bambaşka türlerini yaşattı.

Kahvesiz yaşayamam, çalışamam derken neredeyse bir yıl boyunca kahve içmedim.

Çalışmadan duramam derken otomatikman çalışmadığım zamanlar yaşadım.

Her zaman aynı anda iki üç şey düşünüp yaparken odağımı yalnızca tek bir şeye odaklamayı öğrendim. 

Hızlıyken yavaşladım. 

Hamileyken bebeğim olumsuz bir duygu durumuna maruz kalmasın diye çabalarken son üç ayı derin bir yasın kucağında geçirdim.

Acıdan duramam, dayanamam dediğim yerde durdum. 

Zaman yavaşlar dediğim yerde haftalar akıp gitti. 

Değerliyim dediğim yerde yaşatılan illüzyonu gördüm. 

Şimdi kendime yeni değerler ördüm. Bugünlerde Toprak’a “Kalbistan” diye sesleniyorum. Nereden çıkıp dilime geldi bilmiyorum. Fark edince -bir editör titizliğiyle- “istan” ekinin anlamına bir daha baktım. Farsça’da yer anlamına geliyor. Türkçe’de ise Türklerin yönettiği toprakları ifade ediyor, yurt ve ülke anlamına gelen bir son ek olarak kullanılıyor. Bunu okuyunca şaşırdım ve gülümsedim. Demek istan eki yine toprağı imlemek ve ona bir sahiplik eki eklemek için kullanılıyordu… Demek oğlum benim kalbimin yurduydu… 

Hayat dilimizden de akıyor. Söylediğimiz kelimelerin yolcusuyuz. İçimizde olan, sözcüklendiği an şoför koltuğuna yerleşiyor. Bu yüzden şiirimin ikinci dörtlüğüne bu niyetle başlamak istiyorum: Gitmek istediğim yerler için sözcükler kuracağım. 

Bitirirken… Bu 8 Eylül yarım. Ama yine de şükür dolu. Çünkü Tanrı beni yarım bıraktığı yerden tamamladı. Sevilmiş bir çocuk olmanın şefkatiyle ve 28 yıl için minnetle şimdi sıra bende. 

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer