Sorgulamalar

“Sorgu” sözcüğü soru sormanın anlamını yutuyor. Oysa ki soru ne güzel şey! Bir işareti var. Kendisiyle bütünleşeni, onu tamlayanı var. Evrene soru sormanın ruhumuz için muazzam bir enerjisi var. 

Sahip olabileceğimiz olasılıkların tenine çarpan bu izden ayrıldığımızda uzayımızdan feragat ediyoruz. Sorguyu keskin bir eyleme dönüştürüyor ve sorguluyoruz. Anlam kararıyor. İç evrenimizde soğuk bir mahkeme kuruluyor. Suçlar, kanıtlar, sanıklar ve adalet kavramı elinde çapalarıyla bir anda önümüzde beliriveriyor. Hayata ifade veriyoruz. Çaresizlik çapalıyoruz toprağımıza. 

Sanki sorgulamaktan değil de sorudan vazgeçiyoruz.

Sanki tam da bu anda sebepleri yuttuğumuz için sonuçları hazmedemiyoruz.

Sorgulamanın anlamlarına tekamül eden; eleştirel düşünmenin, her şeyi olduğu gibi kabul etmemenin, merak duygusunu takip etmenin ardında bir yol var… Biricik. Manevi gerçekliğimize hasret. İnsan kendine dair yollardan kendi iziyle geçmediği sürece her vazgeçiş bir kaybın kabulüdür. Kişinin feda ettiği şey varlığıdır. Kişi kendine varan yollarda çabaladığında ise her feda bir kârdır.

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer