Tasarım Olmanın Öyküsü

Human Design her bir insanı tek parçalık bir yeryüzü olarak tabir eder. Bu yeryüzü başlangıçta yalnızca bir noktadır. Onu var eden yapı ve birimlerin etkisiyle büyümeye başlar. Sahip oldukları ve maruz kaldıklarıyla üzerinde bir bitki örtüsü yeşerir. Kimininki gür orman, kimininki dikenli makidir. Yeryüzünü saran bu örtü iklimin doğal bir uzantısıdır. Hangisinin hangisine sebep olduğu bilinmez. İkisi birbiri için vardır. İklim; bireyin duyguları, düşünceleri ve anılarıdır. İklim, iki boyuttan oluşan derin bir hafızadır. 

Bu tek parçalık yeryüzü ortalama bir boyuta ulaştığında büyümeyi durdurabilir; gelişmekten, güneşten vazgeçebilir. Kimileri ise alabildiğine büyüyüp, sınırlarını kaybedebilir. Tüm bunlar yalnızca bir seçimdir. Bu seçimlerin iyi ya da kötü olduğuna karar veren şey; evrende yaşayan bireylerin etki altında kalmış ortak sesleridir. Oysaki yaşayan tüm yeryüzü sahiplerinin birleşimi bir uzay etmelidir. Ve uzay… Boşluğun tınısıyla dolmuş sonsuz bir sessizliktir. 

Yeryüzü sahipleri zamanla alanları konusunda belirli kararlar alırlar. Kimi bir ada gibi bireysel yaşar, kimi kabilem dediği kişilerle alanını paylaşır, kimi bütünün ritmine kolektif bir katılım sağlar. Bazı tasarımlar bunlardan yalnızca biri, bazıları ise hepsidir. 

Her yeryüzü, içinde bir yaşam akışı tasarlar. Buranın sadece tanrısı değil, aynı zamanda kendisidir. Aynı anda hem yöneten hem yönlenendir. Hem karar merkezi hem kararın uygulayıcısı… Hem özne hem nesne hem de eylem… Hem düşünen hem de düşüncenin zincirine takılan… Kendini seven ve başkalarını sevebilen… Aynı anda birçok şey olduğunu idrak edebilen yeryüzü, kendine kimlikler dikmeye başlar. O artık birçok şey için biridir. Bir insan, bir evlat, bir cinsiyet sahibi, bir vatandaş, bir çocuk, bir genç, bir yetişkin, bir aşık, bir arkadaş, bir meslek sahibi, bir ebeveyn, bir sanatçı, bir sporcu, bir hissiyat sahibi, bir düşünür, bir komşu, bir akraba ve daha binlercesi olabilir. Sahip olduğu her kimlik tasarımını taşır fakat hepsinde aynı şekilde işlemez. Her kimlikte bir başka kapı, bir başka kanal, bir başka enerji, bir başka tanım, dalga ve baskı hayata geçer. İnsan istese de yalnızca kendisi olarak kalamaz. Hayatın onu karıştırmak istediği başka tasarımlar vardır, tıpkı renklerin birbirine karışması gibi… Tek ve bütün olmak arasındaki bu yolculukta tamamlanmak umudu vardır. 

Bizim kafamızı karıştıran tam da bu kimlik ve teklik arasındaki noktadır. Her kimlik bir ilişkidir. Oluşan her ilişki kendince alaşım bir enerji ortaya koyar. Yeniden kaynayan bir kemik gibi her şeyi zaman gösterecektir. Her şey çok ahenkli ve huzurlu da olabilir, kaotik ve dengesiz de… İnsan tek kaldığı anlarda tasarımını hatırlar ve kurduğu bağlara bir de oradan bakar. Tüm bu anlaşmazlıkların sebebi nedir? Buradaki ben ve oradaki ben, karşı kıyılardan birbirine el sallar. Gerçek şudur: Senin yeryüzünde güneş batarken benimkinde doğuyor olabilir. Zamanlarımız farklı enerji fazlarında akıyordur. Bu normaldir. İyi ya da kötü, doğru ya da yanlış değil, yalnızca normaldir. Tasarım, yaşamdaki tüm versiyonlarını deneyimledikçe potansiyelini görür. 

Tüm bu yaşananlar, ruhumuza ve zihnimize temas eden tüm insanlar, biz tamamlanabilelim diye buradalar. Kolektif bir aydınlık için bireysel tüm karanlıkları tek tek yakıyoruz. Birimizin gönlü kırılsa hepimizde deprem olacak. Birimiz talihe küsse tamamlanma duracak. Birimiz vazgeçse hepimizin içinde keskin bir boşluk doğacak. Sistem hepimiz için akmakta… Her an bin bir şekille topraklarımız içinde giyinip soyunmakta. Temas ettiğimiz her zerre, sistem. Soluk soluk içimizde. Her tasarım kendi öyküsü içerisinde aynı noktalardan geçerek bambaşka bir yere varmayı ümitlemekte. Ama nasıl? Yolculuğu farklı kılmak nasıl mümkün?

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer