Yaz Yazısı Değil Yas Yazısı

Ölüm yaşamlarımızda bir hatırlatıcı olarak ve bir gün mutlaka gerçekleşeceğinden emin olduğumuz bir eylem olarak hep var. Bu irade dışı eylem öyle bir şey ki insan onu unutmadan ya da zihninde bir çekmeceye kilitlemeden yaşama kendini keyifle dahil edemiyor. Yaşamın içerisinde günlük dertlerimizle ve kendi standart hallerimizde ilerlerken ancak ölüm yeniden halkalarımızdan birinin içine girdiğinde ve sevdiğimiz birini ele geçirdiğinde onu hatırlıyoruz. İşte böyle zamanlarda yalnızca kaybedilen kişi değil, o kişinin dahil olduğu tüm ilişki halkaları ölümle bir yüzleşme yaşıyor. Böylece hayatın tanımı yeniden güncelleniyor. 

Bundan bir buçuk yıl önce tesadüf eseri doğum haritamla ilgili bilgi edinme fırsatı buldum. Astrolog bana Satürnümün 8.evde olduğunu ve bu evin konularının ölüm ve ölüm ötesi ile ilgili olduğunu söyledi. Astroloji hakkında derin bir bilgim olmasa da Satürn’ün mekanizmasını İnsan Tasarımı Sistemi’nden biliyordum. Satürn cezalandırıcı görünebilir, insana ağır dersler ve sorumluluklar yükleyebilir. Özünde Satürn, insanın kendi çekirdeğini kırması demektir. Dolayısıyla Satürn döngüsünden geçen aynı kalamaz. İlk Satürn döngümüz 29 yaşındadır. Bir devir tamamlanır ve böylece Satürn doğum haritamızdaki noktasına geri dönmüş olur. 30 yaşında da yankılar ve yeni devrin yerleşme hareketleri sürer. Ben bu harita okumasını aldığımda Satürn döngüme adım atmak üzereydim. Başıma ne geleceğini ve bana ne hissettireceğini merak ediyordum. Tam da bu süreçte ailemde kayıplar ve hastalıklarla yüzleştim ve hâlâ yüzleşmeye devam ediyorum. Ömür dediğimiz yolculuğun bir anda nasıl bitebildiğine, bazen de acılar eşliğinde bitemediğine şahitlik ediyorum. Ölümü beklemenin, ölüme hazırlanmanın, bir yolculuğu sonlandırmanın binlerce yolu, zamanı ve çeşidi olduğunu deneyimliyorum. Böyle bir süreçten geçince de hayatın gerçek tanımının ne olduğunu daha çok düşünüyorum. 

Hayatı ne olarak tanımlıyorum?

Gerçekten yaşadım demek için ne gerek?

Gerçekten yaşıyor muyum yoksa tanımladığım şeyler üzerinden bir başarı mı elde etmeye çalışıyorum?

Bir gün yolculuğun sonu geldiğinde yaşamış gibi hissedecek miyim?

Bu yolculuğun sonu geldiğinde yolculuğu bitirmeye hazır olabilecek miyim? 

Bu soruları cevaplayabilmek elbette mümkün değil. Fakat bu belirsizliği zihnimizin kıymetli bir köşesine yerleştirmek mümkün. Çünkü insan, ölümü hayatına dahil eden kişiyle vedalaşabildiğinde, aynı zamanda kendinin o andaki versiyonuyla da vedalaşıyor. Artık başka biri olmak zorunda kalıyor. Çünkü yaşama veda eden birini gördü, son’u hatırladı ve artık aynı kişi olamaz. 

Anlayacağınız 8. ev ve Satürn döngüm tüm gücüyle tam merkezimde. Söylenenler doğru çıktı. Bu yaşımın teması ölüm ve ötesi. Üstelik frekans meselesi de kendini doğruluyor ve ilginç bir şekilde çevremdeki birçok insan şu an benimle benzer şeyleri yaşıyor. Ya da bir başka deyişle benimle benzer şeyleri yaşayan insanlar karşıma çıkıyor. Onlarla konuşmak, yası, ölümü, kaybolanı paylaşmak iyi geliyor. Böylece her hikâyenin kalbinde bir 8. ev olduğunu hatırlıyor ve asla yalnız hissetmiyorum. 

Herhalde bu yıl sık sık Satürn döngüsü hakkında yazarım. Çünkü bu süreci ancak yazarak dönüştürebileceğime inanıyorum. Bu döngünün berraklaşan ilk noktası kabulleniş. Kabullenme sözcüğünü bulduğum an yazma eylemi bana kendini açıyor. Çünkü karmaşıklık bitiyor. Kabullenmek üzerine daha çok okuyup daha çok düşünüp daha çok yazıyorum. Çünkü öyle bir gerçek var ki ilişki dediğimiz şey yalnızca, sayısız özelliğe sahip olan hikâyelerimizin karşılaşması. İki hikâye birbirinin o anda hangi zincirin içinden geçtiğini bilmeden bir araya geliyor ve bir duygu üretiyor. Ortaya çıkan duygu olumsuz olduğu zaman kişiler anlaşılmadığını hissediyor. Aslında anlaşılmayan şey hikâyeler; o an gördüğümüz yüzün ardında neler olduğu

Peki bu anlayış zorunlu mu? 

İlişkide derinleşmek ve gerçek bir samimiyet kurabilmek için ne yazık ki zorunlu. Fakat ilişkide farklı değerlere sahip olan kişiler için belki de gerekli bile değil. Dolayısıyla hikâyelerin sahiplerinin değerlerini belirlemek de önemli. 

Peki bu anlayış nasıl gerçekleşebilir? 

Örneğin benim karşımdaki birine “Ben Satürn döngümdeyim, Satürnüm de zaten 8. evde, üstelik bir de balık burcunda.” diyecek halim yok. Dolayısıyla iletişimin sayısız yöntemini denemek, konuşmanın ötesine geçmek ve önce kendini anlama noktasından yola çıkıp sonra karşıdakinin hikâyesine girmek çok daha sağlıklı olabilir. 

Yaz dediğimiz cıvıltının ortasında pek de sıcak bir yazı olmadı. Pek bir yaz yazısı da olmadı. Bir harf düşümü yaşandı ve biraz yas yazısı oldu. Bu yazın da böyle olduğunu kabul ediyor, kabullenme dediğimiz kavramın yolunda yürümeye devam ediyoruz. 

İçinizi açmasa da içinize dokunur. 

İlham olmasa da deva olur. 

Ve belki,

Birlikte olduğumuzu hatırlatır. 

Hayata ve ruha katkı olsun.

Paylaşmak ister misiniz?

İPEK SÖZEN

Evrenime hoş geldiniz. Hayatta hepimizin kullandığı bir ortak noktamız var: Sözcükler. Ölümsüzlüğün icadı. Ruhlarımızın tarihini, evrenin kalbinde saklayan sihir. Bir ağacın yeşiline takılan nefes. Henüz yaşanmamış/solunmamış bir tarihin ayak sesleri. Arayışın ‘Daima!’ diye bağıran izleri...

Diğer